AÇIKLAMA
     TÜRKÇE
     MATEMATİK
     FEN VE TEKNOLOJİ
     => 1.ÜNİTE
     => 2.ÜNİTE
     => 3.ÜNİTE
     => 4.ÜNİTE
     => 5.ÜNİTE
     => 6.ÜNİTE
     => 7.ÜNİTE
     => 8.ÜNİTE
     SOSYAL BİLGİLER



6. SINIF DERSLERİN KONU ANLATIMI - 1.ÜNİTE


Soru ve Cevaplar ile Hücre ve Özellikleri

1.Hücre nedir?
Canlının canlılık özelliklerini gösteren en küçük yapı birimine hücre denir.

2.Hücre kaç ana bölümden oluşur?
Hücre;  hücre zarı,sitoplazma ve çekirdek olmak üzere üç bölümden oluşur.

3.Hücre zarının görevleri nelerdir?
Hücreye şekil verir,maddeleri seçip içeri alır yani seçici geçirgendir,hücreyi dağılmaktan kurtarıp onu dış etkilere karşı korur,üzerinde maddelerin girip çıkmasını sağlayan küçük delikler(porlar) bulunur.

4.Hücre çekirdeğinin görevleri nelerdir?
Hücreyi yönetir. Hücrenin beynidir. İçinde canlıların göz rengi,boy uzunluğu,yaprak genişliği,tüy rengi gibi kalıtsal özellikleri taşıyan yapılar bulunur.

5.Sitoplazmanın yapısı hakkında bilgi verin.
Saydam ve akıcıdır. Sitoplazmanın büyük bir kısmı sudur. Hücre zarıyla çekirdek arasını doldurur.  İçinde beslenme,solunum,boşaltım gibi yaşamsal olayların gerçekleştiği yapılar(organeller) bulunur.

6.Organel  nedir?
Hücrenin sitoplamasında yaşamsal olayları gerçekleştiren yapılara organel denir. Organeller çok küçüktür.

7.Organellerin adlarını sıralayın.
Kloroplast,koful,endoplazmik retikulum,mitokondri,lizozom,golgi cisimciği,sentriyoller,ribozom dur.

8.Hücreler genel olarak kaça ayrılır?
İkiye ayrılır. Bitki ve hayvan hücresi olmak üzere.

9.Tüm organeller hem bitki hem de hayvan hücrelerinde bulunur mu?
Hayır. Bazıları sadece hayvan hücresinde bazılarıda sadece bitki hücrelerinde bulunur.

10.Organellerden hangisi sadece bitki hücrelerinde bulunur?
Kloroplast

11.Organellerden hangisi sadece hayvan hücrelerinde bulunur?
Sentriyoller. Diğer organeller hem bitki hem de hayvan hücrelerinde bulunur.

12.Hücre duvarının görevleri nelerdir?
Sadece bitki hücrelerinde bulunan bir yapıdır. Bitkide bulunan hücre zarının çevresini sarar. Bitkiye dayanıklılık sağlar. Btkiyi dış etkilere karşı korur.

13.Kloroplast organeli hakkında bilgi verin.
Sadece bitki hücresinde bulunur. Fotosentez yapar. Fotosentezle besin ve oksijen üretir.

14.Koful organeli hakkında bilgi verin.
Bitki hücresinde büyük hayvan hücresinde küçüktür. Hücreler için zararlı veya fazla olan maddeleri depo eder.  Hayvan hücresinde çok sayıda bitki hücresinde ise az sayıda bulunur.


15.Endoplazmik retikulum organeli hakkında bilgi verin.
Hücrenin içini ağ gibi saran yollardır. Maddelerin taşınmasını sağlar.

16.Mitokondri organeli hakkında bilgi verin.
Hücrede enerji üretmekle görevlidir. Hücrenin enerji santralleridir.

17.Lizozom organeli hakkında bilgi verin.
Hücreninin sindirim sistemidir. Hücre içindeki maddelerin sindirilmesini sağlar.

18.Golgi cisimciği organeli hakkında bilgi verin.
Salgı maddelerinin oluşturulmasını sağlar. Salgıları kesecikler halinde pakaetler.

19.Sentriyoller hakkında bilgi verin.
Sadece hayvan hücrelerinde çiftler halinde bulunur. Hücre bölünmesinde görevlidir.

20.Ribozom organeli hakkında bilgi verin.
Protein sentezlemekle görevlidir. Çok küçük bir organeldir.

21.Hücre sözcüğünü ilk kez kullanan bilim insanı kimdir?
İngiliz bilim insanı Robert Hooke (rabırt huk).

22.Canlıların ortak özellikleri nelerdir?
Üreme,büyüme,beslenme,sindirim,solunum,boşaltım v.b.

23.Hücre canlı mıdır?
Evet hücre canlıdır.Hücreler canlıların sahip olduğu özelliklere sahiptir.

24.Bitki ve hayvan hücrelerinin kalıtsal özelliklerini taşıyan yapılar nerde bulunur?
Hücrenin çekirdeğinde.

25.Çekirdeği olmayan canlılar da var mıdır?
Evet vardır.Bazı mikroskobik canlıların çekirdekleri olmadığı için kalıtsal özelliklerini taşıyan yapılar sitoplazmada dağınık halde bulunur.

26.Bir canlının tüm hücreleri birbirinin aynı mıdır?
Hayır. Örneğin insanın beyin hücreleriyle sinir hücreleri birbirinde farklıdır.

27.Doku nedir?
Benzer hücreler bir araya gelerek dokuları oluşturur.

28.Organ nedir?
Birlikte çalışan dokular organları oluşturur.

29.Sistem nedir?
Birlikte çalışan organlar sistemleri oluşturur.

30.Organizma nedir?
Sistemler bir araya gelerek organizmayı oluşturur.

31.Hücre-doku-organ-sistem ve organizma ilişkisine bir örnek verin.
Kemik hücreleri bir araya gelerek kemik dokusunu,birlikte çalışan dokular kemiği,kemikler de destek sistemini oluşturur. Destek sistemiyle birlikte,solunum,boşaltım,sindirim,dolaşım ve üreme gibi sistemler bir araya gelerek bir organizma olan köpeği oluşturur.

 

Canlıların Ortak Özellikleri


    Çevremizdeki varlıklar, canlı ve cansızlar olarak iki grupta incelenebilir. 
     Bütün canlı varlıklarda bulunan özelliklere de canlıların ortak özellikleri denir. Bu özellikler 8  grupta incelenir:
1. Canlılar hücrelerden oluşur.
2. Canlılar beslenir.
3. Canlılar solunum yapar.
4. Canlılar boşaltım yapar.
5. Canlılar hareket eder.
6. Canlılar büyür ve gelişir.
7. Canlılar uyarıcılara tepki gösterir (irkilir).
8. Canlılar ürer.  
  
   Hücre Nedir?
   Bütün canlılar hücrelerden meydana gelmiştir. Canlıların, canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine hücre denir. Hücreler, genelde gözle görülemeyecek kadar küçüktür. Hücrelerin iç yapısı, büyütme gücü yüksek mikroskoplar sayesinde ayrıntılı olarak incelenebilir.  
 
    Bilinen en küçük hücre, bakteridir. En büyük hücreye deve kuşu yumurtasının sarısı, en uzun hücreye de yaklaşık 1 m uzunluğunda olan sinir hücreleri örnek olarak verilebilir. 
  

   Hücre, temel olarak üç bölümden oluşur. Bunlar; hücre zarı, çekirdek ve sitoplazmadır. Genelde hücreler, yapı ve özelliklerine göre, bitki ve hayvan hücresi olmak üzere iki grupta incelenir. İncelenmesi en kolay hücrelerden biri soğan zarı hücresidir. Çünkü, soğan zarı saydam ve hücreleri büyüktür. Üzerine iyot çözeltisi damlatılan soğan zarı, basit bir mikroskop yardımıyla incelendiğinde hücrenin temel kısımları görülebilir. İyot çözeltisi, hücrenin kısımlarını boyayarak belirginleşmesini sağlar.
          Soğan zarı hücreleri 

   Hücre Zarı:  
   Bütün bitki ve hayvan hücrelerinde bulunan canlı, saydam, esnek ve seçici geçirgen bir zardır.  
 Seçici geçirgenlik, hücre zarının  bazı maddeleri hücre alıp bazılarını almamasıdır.
   Hücre zarının görevleri;  
 Hücreye sekil verme,
 Hücreyi dış etkilerden koruma,
 Hücrenin madde alış-verişini sağlama.

    Akıcı-mozaik zar modeline göre hücre zarı,  iki sıra yağ tabakasıyla bu tabakalarda yüzen farklı büyüklük ve yapıdaki proteinlerden oluşur.  
   
Hücre Duvarı
Bitki hücrelerinde hücre zarının dışında selülozdan yapılı, ikinci bir tabaka bulunur, buna hücre duvarı ya da hücre çeperi denir. Hücre zarına destek olur. Bitki hücresine belirli bir şekil kazandırır.  Hücre duvarı; Cansızdır, Tam geçirgendir. Dayanıklı ve sert yapılıdır.
 Mantarlarda ve bazı bakterilerde de hücre duvarı bulunur. Hücre duvarı hayvan hücrelerinde bulunmaz.

    Sitoplâzma
    Sitoplâzma, hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran, yumurta akı kıvamında renksiz bir sıvıdır. Canlılık olaylarının tamamı sitoplâzma içinde gerçekleşir. Sitoplâzma canlıdır, bozulduğunda hücre ölür. Sitoplazmanın yapısında genellikle %60–95 oranında su bulunur. Ayrıca yağ asidi, karbonhidratlar,  proteinler, vitaminler, madensel tuzlar, enzimler ve hormonlar bulunur.

     Hücredeki hayatî olaylar, sitoplâzmadaki organel adı verilen çok küçük yapılar üzerinden gerçekleştirilir.  Başlıca organeller; endoplâzmik retikulum, ribozom, golgi cisimciği (aygıtı), mitokondri,
lizozom, sentrozom, koful ve plâstitlerdir.

Hücrenin Yapısı ve Görevleri

A- CANLILIK HÜCREYLE BAŞLAR :

1- Canlıların Ortak Özellikleri :
Çevremizdeki varlıklar canlı ve cansız varlıklar olarak iki grupta toplanırlar.
Cansız varlıklar katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerden oluşur.
Canlı varlıklar insanlar, hayvanlar ve bitkilerden oluşur. Canlı varlıkların tamamında görülen özelliklere canlıların ortak özellikleri denir. Bütün canlılarda görülmeyen özellikler ise ortak değildir. (Fotosentez yapma, yer değiştirme, iskelete sahip olma…).

Canlıların Ortak Özellikleri Şunlardır ;
1- Hücrelerden oluşma.
2- Beslenme.
3- Büyüme ve gelişme. 
4- Hareket etme.
5- Solunum yapma.
6- Boşaltım yapma.
7- Çoğalma yani üreme.
8- İrkilme yani tepki verme. 


2- Hücrenin Yapısı ve Görevleri :
Bir canlıyı oluşturan en küçük yapı birimine hücre denir. (Bir canlının canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine hücre denir).
Doğada yaşayan canlıların tamamı hücrelerden oluşmuştur. Canlılardan bazıları tek bir hücreden, bazıları da çok sayıda hücreden oluşmuştur. Her canlıyı oluşturan hücrelerin sayısı ve büyüklüğü aynı değildir. Canlıyı oluşturan hücrelerin görevlerine göre şekli ve büyüklüğü farklı olabilir. (Bilinen en küçük hücre, bakteridir. En büyük hücre deve kuşu yumurtasının sarısı, en uzun hücre de yaklaşık 1 m uzunluğunda olan sinir hücreleri örnek olarak verilebilir).
Hücre gözle görülemeyip mikroskopla incelenir. Mikroskopla canlıları ilk inceleyen bilim adamı Lövenhuk’ tur. (16.yy da terzilik yaparken büyüteçte kumaşları incelerken mikroskobu bulmuştur). Lövenhuk incelediği göl suyunda tek hücreli canlıları görmüştür. 
Hücre ilk defa 1665 yılında İngiliz bilim adamı Robert Hook tarafından bulunmuştur. Robert Hook şişe mantarını incelerken gördüğü boş odacıklara (bal peteği şeklinde) hücre adını vermiştir.

a) Hücre Sayısına Göre Canlı Çeşitleri :
Doğada yaşayan canlıların tamamı hücrelerden oluşmuştur. Canlılardan bazıları tek bir hücreden, bazıları da çok sayıda hücreden oluşmuştur. Bu nedenle canlılar hücre sayısına göre tek hücreli canlılar ve çok hücreli canlılar olarak iki grupta toplanırlar.

1- Tek Hücreli Canlılar :
Tek bir hücreden oluşan canlılara tek hücreli canlılar denir. Bakteriler, amip, mantarlar, öglena, terliksi hayvan (paramesyum) ve mavi – yeşil algler tek hücreli canlılardır.

2- Çok Hücreli Canlılar :
Çok sayıda hücreden oluşan canlılara çok hücreli canlılar denir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler çok hücreli canlılardır. Çok hücreli canlılarda dokular bulunur).

b) Hücre Çeşitleri :
Hücreler gelişmişlik düzeyine göre prokaryot (ilkel) hücreler ve ökaryot (gelişmiş) hücreler olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Prokaryot (İlkel) Hücreler :
En basit yapılı hücrelerdir. Prokaryot hücrelerde çekirdek zarla çevrilmemiştir ve kalıtsal madde (DNA) sitoplazma içinde dağınık haldedir. Prokaryot hücrelerde hücre zarı, sitoplâzma ve zarsız organel olan ribozom bulunur. Ribozom dışında organelleri bulunmaz. Bakterilerin ve mavi – yeşil alglerin (su yosunlarının) hücreleri prokaryot hücredir. 

2- Ökaryot (Gelişmiş) Hücreler :
Çekirdeği ve organelleri zarla çevrilmiş olan hücrelere ökaryot (gelişmiş) hücreler denir. Ökaryot hücreler hücre zarı, sitoplâzma ve çekirdek olmak üzere üç kısımdan oluşurlar.
Bazı tek hücreli canlıların, mantarların, bitkilerin, insanların ve hayvanların (çok hücreli canlılar) hücreleri ökaryot hücredir.

c) Hücrenin Görevleri :
Canlıların yaşamlarını sürdürebilmek için yaptığı beslenme, solunum, dolaşım, boşaltım, sindirim, üreme, büyüme, gelişme, gibi faaliyetlere yaşamsal faaliyetler denir. Canlılarda gerçekleşen yaşamsal faaliyetlerin tamamı hücre tarafından yapılır. Yani hücrenin görevi, yaşamsal faaliyetleri gerçekleştirmektir.



d) Hücrenin Yapısı :
Hücre dıştan içe doğru hücre zarı, sitoplâzma ve çekirdek olmak üzere üç kısımdan oluşur.



Hücre ve Organeller

HÜCRE
VARLIK: Duyu organlarımızla algılayabildiğimiz her şeye varlık denir.

CANLI VARLIK CANSIZ VARLIK 
1- Tek Hücreliler(Ör: bakteri) Ör: madde
2- Çok Hücreliler(Ör: bitki- hayvan ve insan)

Canlıların, canlılık özelliği gösteren en küçük parçasına hücre denir. Hücreler yaşayan organizmaların yapısal ve fonksiyonel en küçük birimidir.
Hücreler gelişmişlik düzeyine göre ikiye ayrılır: 
1-Prokaryot Hücreler: Bu hücrelerin zarlı organelleri ve belirgin bir zarla çevrili çekirdeği yoktur. Yalnızca hücre zarı, sitoplazma ve zarsız organel olan ribozom taşırlar. Kalıtım maddeleri (DNA) sitoplazmada bulunur. Örneğin bakteri, mavi- yeşil alg prokaryot hücrelidir.
2- Ökaryot Hücreler: Bu tip hücrelerin zarla çevrili çekirdeği, zarla çevrili organelleri, hücre zarı ve sitoplazması vardır. Örneğin protistler, mantarlar, hayvanlar, bitkiler ökaryot hücrelidir. 
Ökaryot bir hücre dıştan içe doğru üç kısımdan oluşur:
I- Hücre zarı II- Sitoplazma III- Çekirdek
 

I-HÜCRE ZARI: Hücrenin en dışında yer alan ve hücreye şekil veren kısımdır. Hem bitkisel, hem hayvansal hücrelerde bulunur. Çift katlı, ince bir zar olan hücre zarı üzerinde madde alış verişini sağlayan delikler (porlar ) vardır. Hücre zarı canlı, saydam, esnek, seçici ve geçirgendir.
Zarın kimyasal yapısını, yağlar, karbonhidratlar ve proteinler oluşturur. Zarın yapısı hakkında iki model geliştirilmiştir: 1- Sandviç (birim zar ) modeli 2- Akıcı mozaik modeli.
Sandviç modeli zarın yapısını açıklar ancak madde alış verişini açıklayamadığı için kabul görmemiştir. 
Akıcı mozaik modeline göre hücre zarı iki sıra yağ molekülü arasında serbest olarak bulunan protein ve glikoproteinlerden oluşur. Madde alış verişi zar yüzeyindeki porlarla sağlanır.

Hücre zarından geçebilen maddeler: Küçük moleküller ( glikoz, aminoasit, su, madensel tuzlar), yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri, nötr moleküller (oksijen ve karbondioksit )’tir. 

Hücre zarının görevleri:
1- Hücreyi dış etkenlerden korumak
2- Hücreye şekil vermek
3- Madde alış verişini kontrol etmektir.

Hücre Çeperi: Bitkisel hücrelerde hücre zarının dışında bulunur. Selüloz adı verilen ölü bir maddeden yapılmıştır. Hücre duvarının selülozdan yapılmış olması, hücrenin madde alış verişini engellemez. Çünkü hücre duvarında da porlar vardır. Hücre çeperi cansız, kalın dayanıklı, esnek olmayan, tam geçirgen ve selüloz yapıdadır. 

II- SİTOPLAZMA: Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran, renksiz, yarı saydam, yumurta akı kıvamında (kolloid) bir sıvıdır. Sitoplazma canlıdır ve hücrenin bütün hayatsal faaliyetleri burada oluşur. 
Büyük bir çoğunluğu sudan oluşan sitoplazmada, sudan başka, organik, inorganik maddeler, organeller, madensel tuzlar, hormonlar ve vitaminler de bulunur. 
Organik Madde: Sadece canlıların yapısında bulunan yağlar, karbonhidratlar ve proteinler bu grubu oluşturur.
İnorganik Madde: hem canlıların, hem de cansızların yapısında bulunabilen su ve madensel tuzlar bu grubu oluşturur.
Organeller: Sitoplazmanın içinde yapıları ve görevleri birbirinden farklı küçük parçacıklar vardır. Bunlara organel denir.

ORGANELLER


ZARSIZ ORGANELLER

* ribozom

*sentrozom

TEK KAT ZARLI ORGANELLER

* endoplazmik redikulum

* golgi cisimciği

 * lizozom 
* koful

ÇİFT KAT ZARLI  ORGANELLER
 * plastitler
* mitokondri

1- Ribozom: Protein sentezinin yapıldığı yerdir. Endoplazmik redikulumun çekirdek zarının üzerinde olabildiği gibi sitoplazma içinde serbest de olabilir. Aminoasit ve RNA bulundurur. Virüs hariç tüm canlılarda ribozom bulunur.
2- Sentrozom: Yalnızca hayvan hücresinde bulunur. Sentriol denilen birbirine dik iki silindirik yapıdan oluşur. Görevi, hücre bölünmesi sırasında iğ ipliklerini oluşturmaktır.
3- Endoplazmik Redikulum: Hücre zarı ile çekirdek arasında bulunur ve bunlar arasındaki ilişkiyi sağlar. Kıvrımlı bir yapısı olup, kanallar sistemidir. Hücre içi taşıma ve depolama sistemi olarak görev görür. İki çeşittir; ribozom taşıyanlar (granüllü e.r), ribozom taşımayanlar (granülsüz e.r). Granüllü endoplazmik redikulum, ribozom sayesinde protein sentezine yardımcı olur. Granülsüz endoplazmik redikulum ise yağ sentezine yardımcı olur.
4- Golgi Cisimciği: Yapı olarak endoplazmik redikuluma benzer. Endoplazmik redikulumun kıvrılıp, üst üste yassı kesecikler oluşturmasıyla meydana gelir. 
Başlıca görevleri şunlardır: Salgı maddelerinin üretilmesini sağlar.( vücudumuzun tükürük, ter, süt bezlerinde çok bulunur.) Depo görevi görür. ( hücrede yağ ve protein sentezi arttığında şişerek, hacmi büyür.) Lizozom ve koful oluşumunda etkilidir. Sindirim enzimi üretir. Yağların sentezinden, hücre zarının yapım ve onarımından sorumludur.
Sperm ve alyuvar hücrelerinde golgi bulunmaz.
5-Lizozom: Yalnızca hayvansal hücrelerde bulunur. Bitki hücrelerinde benzeri yapılar vardır. Burada sindirim enzimleri bulunur. Görevi hücre içi sindirimidir. Hücre yaşlandığı zaman patlar ve hücrenin kendi kendini sindirmesini sağlar (intihar kesecikleri). Bu olaya otoliz denir. Ayrıca hücreye giren yabancı proteinleri ve protein yapısındaki maddeleri parçalarlar.
Karaciğer, dalak ve akyuvarlarda çok sayıda bulunur. 
6-Koful: Daha çok bitki hücrelerinde görülür. Bitki hücrelerinde az sayıda ve büyük, hayvan hücrelerinde çok sayıda ve küçüktür. Bulunduğu hücrenin çeşidine göre depolama, sindirim, boşaltım gibi görevler üstlenir. Madde taşımacılığında etkilidir.
Tek hücrelilerde besin ve boşaltım kofulları gibi çeşitleri vardır.
7- Plastitler: Sadece bitki hücrelerinde bulunur. Hücre ile gelişerek, bulundukları ortama göre, farklı renk pigment taneciklerini oluştururlar ve renklere göre farklı görevler üstlenirler. Plastitler ışık etkisiyle birbirlerine dönüşebilirler. 
Pigmentleri ve görevleri farklı plastitler üç çeşittir:
a) Kloroplast: Yeşil renk pigmenti olan klorofil taşırlar. Bitkilerin yapraklarında, ham meyve ve sebzelerinde, genç dallarında, otsu gövdelerinde bulunur. Kloroplastlar fotosentez olayını gerçekleştirir. Fotosentez sonucu besin ve oksijen üretilir.
b)Kromoplast: Sarı, kırmızı ve turuncu renk pigmentlerini taşırlar. Böylece bitki ve meyvelere renk verirler, vitamin üretip depolarlar. Kloroplastın değişimi ile oluşurlar. 
c)Lökoplast: Renksiz plastitlerdir. Işık aldığında yeşil renkli kloroplastlara dönüşebilirler. Bitkinin tohumlarında, kök ve toprak altı gövdesi gibi depo organlarında bulunur. Lökoplastlarda protein, yağ ve nişasta gibi besinler depolanır.

III- ÇEKİRDEK: Hücrenin bölünme ve büyüme faaliyetlerini yöneten kısımdır. Ökaryot hücrelerde bulunur. Genellikle hücrelerde tek çekirdek bulunur. Görevleri; hücreyi yönetmek, kalıtım bilgisini taşımak ve hücre bölünmesini sağlamaktır.
Çekirdeğin yapısını dört kısımda inceleyebiliriz:
1-Çekirdek Zarı: 
• Çekirdek içi ile sitoplazmayı birbirinden ayıran kısımdır. 
• İki katlı olup, yapısı hücre zarına benzer.
• Üzerinde porlar bulunur ve tam geçirgendir (RNA ve ATP’yi geçirebilir.) 
• Çekirdek ile sitoplazma arasında madde alış verişi sağlar.
2- Çekirdek Öz Suyu: :Çekirdeğin içini dolduran, yapı olarak sitoplazmaya benzeyen kısımdır. İçinde su, organik, inorganik maddeler, nükleik asitler (DNA, RNA) bulunur.
3- Çekirdekçik: 
• Çekirdek öz suyunun yoğunlaşması ile oluşan kısımdır. Sayısı birden çok olabilir.
• Yapısında RNA ve proteinler bulunur.
• Protein sentezinde rol aldığı sanılmaktadır. 
• Hücre bölünmesi esnasında kaybolur, sonra tekrar ortaya çıkar.
4- Kromatin İplikler: Çekirdek öz suyu içerisine dağılmış olan ağ ve yumak şeklindeki yapılardır. Hücrenin bölünmesi esnasında kısalıp kalınlaşarak kromozom haline dönüşürler. Kromozomlar protein ile genetik şifremiz olan DNA molekülleri taşırlar

Organeller ve görevleri

Organeller ve Görevleri   

 

 

ZAR YAPILARINA GÖRE ORGANELLER
 

ZARSIZ ORGANELLER TEK KAT ZARLI ORGANELLER ÇİFT KAT ZARLI ORGANELLER
RIBOZOM ENDOPLAZMIK REDIKULUM PLASTITLER
SENTROZOM GOLGI CISIMCIĞI MITOKONDRI
  KOFUL  
  LIZOZOM  


 

 

   

 

 

Koful: Hücre içinde atık madde, su ve besin depolayan kese şeklindeki yapılardır. Tek katlı zardan oluşur. Bitki hücrelerinde büyük(%90’ ını kaplayacak kadar) , hayvan hücrelerinde ise küçüktür.  Yaşlanmış hücrelerde kofullar büyük ve az olur.

 

 Mitokondri: Hücre içinde oksijenli solunum yapar. Hücreye gerekli enerjiyi sağlar. Çift katlı zarla çevrilidir.

·    Karaciğer, kas ve sinir hücreleri, fazla miktarda enerji kullandığından çok sayıda mitokondri içerir.Mitokondrinin resmi aşağıdadır.

 

 

 

 

 

 

  Kloroplâstlar  Bitkiye yeşil renk verir. Yapısındaki klorofil sayesinde, fotosentez yaparak besin ve oksijen üretir. Yapraklarda ve otsu bitkilerin gövdelerinde bulunur.

 

Sentrozom; Hücrede bölünmede görevlidir. Sadece hayvan hücresinde vardır. Bitki hücresinde sentrozom bulunmaz!

 

 Plastitler

Sadece bitki hücrelerinde bulunur. Hücre ile gelişerek, bulundukları ortama göre, farklı renk pigment taneciklerini oluştururlar ve renklere göre farklı görevler üstlenirler. Plastitler ışık etkisiyle birbirlerine dönüşebilirler. 
Pigmentleri ve görevleri farklı plastitler üç çeşittir:
a) Kloroplast: Yeşil renk pigmenti olan klorofil taşırlar. Bitkilerin yapraklarında, ham meyve ve sebzelerinde, genç dallarında, otsu gövdelerinde bulunur. Kloroplastlar fotosentez olayını gerçekleştirir. Fotosentez sonucu besin ve oksijen üretilir.
b)Kromoplast: Sarı, kırmızı ve turuncu renk pigmentlerini taşırlar. Böylece bitki ve meyvelere renk verirler, vitamin üretip depolarlar. Kloroplastın değişimi ile oluşurlar. 
c)Lökoplast: Renksiz plastitlerdir. Işık aldığında yeşil renkli kloroplastlara dönüşebilirler. Bitkinin tohumlarında, kök ve toprak altı gövdesi gibi depo organlarında bulunur. Lökoplastlarda protein, yağ ve nişasta gibi besinler depolanır.

 

Hücre Zarı

 

 

Bütün bitki ve hayvan hücrelerinde bulunan canlı, saydam, esnek ve seçici geçirgen bir zardır. 

Seçici geçirgenlik, hücre zarının  bazı maddeleri hücre alıp bazılarını almamasıdır.

   

Hücre zarının görevleri:
1- Hücreyi dış etkenlerden korumak
2- Hücreye şekil vermek
3- Madde alış verişini kontrol etmektir.

     Akıcı-mozaik zar modeline göre hücre zarı,  iki sıra yağ tabakasıyla bu tabakalarda yüzen farklı büyüklük ve yapıdaki proteinlerden oluşur.  Hücre zarı karbonhidrat,protein ve yağlardan oluşur.

 

Hücre zarından geçebilen maddeler: Küçük moleküller ( glikoz, aminoasit, su, madensel tuzlar), yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri, nötr moleküller (oksijen ve karbondioksit )’tir. 

Hücre Çeperi: Bitkisel hücrelerde hücre zarının dışında bulunur. Selüloz adı verilen ölü bir maddeden yapılmıştır. Hücre duvarının selülozdan yapılmış olması, hücrenin madde alış verişini engellemez. Çünkü hücre duvarında da porlar vardır. Hücre çeperi cansız, kalın dayanıklı, esnek olmayan, tam geçirgen ve selüloz yapıdadır. 

Not;Bitki hücrelerinde hücre zarının dışında selülozdan oluşmuş bir de çeper vardır.Buna hücre duvarı ya da hücre çeperi denir.


Ergenlik Döneminde Görülen Değişiklikler

ÇOCUK DEĞİLİM ARTIK :

1- Ergenlik Döneminde Görülen Değişiklikler :
Ergenlik dönemi insanlarda yaklaşık 12 – 21 yaşları arasında görülen bir dönemdir. Bu dönemde ergenlik özelliklerinin başlamasında çevresel, kalıtsal, ruhsal faktörler önemli yer tutar. Bu nedenle her bireyin ergenliğe giriş zamanı ve bu dönemde yaşadığı değişiklikler aynı olmayabilir. Ergenliğe geçişte vücutta meydana gelen değişiklikler bedensel ve ruhsal değişikliklerdir. Bu dönemde bedensel değişikliklerden utanılmamalıdır.
Ergenlik döneminde görülen bedensel ve ruhsal değişikliklerden dolayı sorun yaşamamak için çevredeki insanlarla iletişim kurmak gerekir. Ergenlik döneminde yalnız kalma, arkadaş grubuna katılma, başkalarından farklı olma gibi duygular nedeniyle başkalarının fikirlerine daha fazla önem verilir. Bu da yanlış arkadaşlıklar kurulmasına ve zararlı alışkanlıklar kazanılmasına yol açar. Bundan korunmak için arkadaşlık seçimi iyi yapılmalı ve yetenekler geliştirilerek zararlı alışkanlıklardan korunulmalıdır. (Bu dönemde hobiler ö plana çıkartılmalıdır).

a) Ergenlik Döneminde Görülen Bedensel Değişiklikler :

Kız ve Erkeklerde Görülen Ortak Değişiklikler :
1- Boy uzaması.
2- Kilo artışı.
3- Vücutta kıllanma (koltuk altı ve cinsel bölgede).
4- Deride yağlanma.
5- Sivilce çıkması.
6- Ter salgısının artması.
7- Kasların gelişmesi.

Kızlarda Görülen Değişiklikler :
1- Dişi üreme organlarının olgunlaşması.
2- Yumurta oluşumu.
3- Adet görme (Regl).
4- Göğüslerin belirginleşmesi.

Erkeklerde Görülen Değişiklikler :

1- Erkek üreme organlarının olgunlaşması.
2- Sperm oluşumu.
3- Ses kalınlaşası.
4- Sakal ve bıyık çıkması.

b) Ergenlik Döneminde Görülen Ruhsal Değişiklikler :


1- Toplumdaki rolünü belirleme isteği. 
(Ben Kimim? – Kimlik Arayışı).
2- Hayatı ve çevreyi sorgulama. 
(Topluma Nasıl Faydalı Olurum – Kimlik Arayışı).
3- Kendi başına hareket etme isteği. 
(Neden Herkes Yaptıklarıma Karışıyor? – Bağımsızlık Arayışı).
4- Yalnız kalma isteği. 
(Beni Neden Yalnız Bırakmıyorlar? – Bağımsızlık Arayışı)
5- Aynı gün içinde (sevinç, üzüntü, korku gibi) duygularının sürekli değişmesi. 
(Neden Kimse Beni Anlamıyor? – Duygusal Dalgalanma).
6- Sebepsiz can sıkıntısı hissetme. 
(Canım Sıkılıyor Ne Yapsam Şimdi? – Duygusal Dalgalanma).
7- Aşırı öfkelenme. 
(Herkes Bana mı Bakıyor? – Duygusal Dalgalanma).
8- Hayal kurma. 
(Canım Sıkılıyor Ne Yapsam Şimdi? – Duygusal Dalgalanma).
9- Cinsel konulara merak duyma. 
(Herkes Bana mı Bakıyor? – Duygusal Dalgalanma).
10- Utangaçlık. 
(Herkes Bana mı Bakıyor? – Duygusal Dalgalanma).
11- Bulunduğu ortamda dikkat çekme isteği. 
(Acaba O Benimle Arkadaş Olur mu? – İletişim).
12- Arkadaş grubuna katılma isteği. 
(Acaba O Benimle Arkadaş Olur mu? – İletişim).
13- İletişim kurmada güçlük çekme. 
(Bu Kadar Kızmasını Gerektirecek Ne Yaptım? – İletişim).
14- Soyut algılama yeteneğinin artması. 
(Hangi Kazağımı Giysem Daha Güzel Olurum? – Zihinsel Değişim).
15- Kararsızlık. 
(Hangi Kazağımı Giysem Daha Güzel Olurum? – Zihinsel Değişim).
16- Bir konu üzerinde dikkatini uzun süre toplayamama. 
(Ders Çalışmaya Başlayalı 10 dk Oldu.Hala Bir şey Anlamadım – Zihinsel Değişim).
17- Daha hızlı okuyup anlama. 
(Ders Çalışmaya Başlayalı 10 dk Oldu.Hala Bir şey Anlamadım – Zihinsel Değişim).

Ergenlik Dönemi ve Özellikleri

Ergenlik Dönemi


Ergenlik, çocukluktan erişkinliğe geçiş sürecidir. Bu süreç iç salgı bezlerinden salgılanan hormonlar tarafından başlatılır ve sürdürülür. Testis ve yumurtalık gibi cinsiyet organlarının ve cinse özgü dış görünüm özelliklerinin gelişmesi, büyüme ve kemik olgunlaşmasında belirgin hızlanma, vücut oranlarında ve bedensel yapıda değişiklik, ergenlik sürecinin özelliklerini oluşturur.
Vücutta ergenliğe yol açan hormonal değişikliklerin başlamasından sonra dış görünümdeki ilk değişiklikler kız çocuklarında 10 (8-13), erkeklerde 12 (9,5-15) yaşında ortaya çıkar. Değişikliklerin tamamlanması genellikle 3-5 yıl sürer. Ergenlik döneminin sonunda -kızlarda otalama 16, erkek çocuklarda 18 yaşında- bireyin büyüme ve gelişmesi büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Adolesans, kimi zaman ergenlikle eş anlamda kullanılmakla birlikte aslında, hayatın bu devresinde vücutta oluşan biyolojik değişikliklere eşlik eden ruhsal gelişme ve psikososyal değişiklikleri de kapsayan bir terimdir.
Ergenlik dönemi (büluğ çağı) 11-21 yaşları arasında dalgalanmaların yoğun görüldüğü zor bir dönemdir. Bu dönem “fırtına-gerginlik” dönemi olarak da bilinir. Ergenlik dönemi hem ergen için ve hem de ergenin ailesi için zor dönemdir. Aile ergeni anlamakta güçlük çekerken, ergen anlaşılma duygusunu tam olarak yaşayamadığını düşünür. Ebeveyn bu dönem, çocuğunu ne kadar tanır ve bu dönem özelliklerine vâkıf olabilirse ebeveyn-ergen çatışmaları o denli az olur. Ergen bedensel, cinsel, sosyal ve duygusal anlamda farklı bir döneme girmiştir. Bu gelişim sahalarında yaşadığı süreçler sebebiyle ergen kendisini farklı hisseder ve çoğu zaman kendisini tanımlamakta güçlük çeker.

Ergenlik Dönemiyle İlgili Sorunlar :


Vücuttaki yapısal değişikliklere ve çevreye uyum gerektiren bu dönem son derece duyarlı olunması gereken bir devredir. Çocukluktan çıkıp erişkinliğe ilk adımını atan insanın bedeninde ve biyolojik işlevlerinde meydana gelen değişikliklere alışması ve kabullenmesi, ayrıca fiziksel değişiklikleri nedeniyle çevresindekilerin kendisine karşı davranışlarına alışması gerekmektedir. Yine bu dönem okulda kendisinden beklenen sorumlulukların arttığı, içgüdülerini kontrol ederek davranışlarında ölçülü olmasının beklendiği bir dönemdir. Geleceği için meslek seçimi ve yaşam biçimi gibi konularda karar vermesi gerekmektedir.
 

1. Ergenlik dönemi ruhsal sıkıntıları :Ruhsal hastalık, insanın duygu, düşünce ve davranışlarında olağan dışı sapmaların ayrılıkların bulunmasıdır., diye tanımlanabilir. Ruhsal hastalık belirtileri rahatsız edici, acı verici, kişiyi ve çevresini mutsuz eden türden belirtilerdir. Kişinin uyumunu bozar, ilişkilerini sarsar, ve çalışmasını etkiler. Kimi ruhsal hastalık daha çok kişinin kendisine acı verir. Örneğin kuruntuları, korkuları, kaygıları ve üzüntüleri olan kişi, kendi içinde tedirgindir, mutsuzdur, ancak bu belirtiler toplumsal ilişkisini, çalışmasını önemli ölçüde aksatmaz. Nevrozla bu türden ruhsal hastalıklardır. Nevrotik kişi, daha çok kendi içinde uyumsuz olan, iç dengesi bozulmuş olan kişidir. Nevrotik kişi, kendisini çevreye uydurmaya, bu amaçla kendisini değiştirmeye uğraşan kişidir. Gerçeklerle ilişkisi kopmamıştır; bir bakıma gerçeklerin üstesinden gelmeye, altında ezilmemeye çabalar. Bun karşılık kişilik bozukluklarında, çatışma daha çok çevreyledir. Kişilik bozukluğu gösteren kişi, kendi iç dengesini koruyabilmek için çevresini değiştirmeye, çevreyi kendine uydurmaya çalışır. Örneğin anti sosyal bir kişi, davranışlarıyla çevreyi tedirgin ve mutsuz ederken kendisi bundan yararlanır, doyum sağlar. 
Ruhsal hastalıkların çok çeşitli nedenleri vardır. Örneğin; psikozlar ateşli hastalıklara, beyindeki bozukluklara, hormon dengesizliklerine, alkol ve uyuşturucu ilaçlara, enfeksiyonlara bağlı olarak ortaya çıkabilirler. Psikozlarda kalıtımsal ve yapısal etkenler de rol oynarlar. Mide ülseri, astım gibi psikosomatik hastalıklarda ise, hem bedensel yatkınlık hem de ruhsal etkenler bir arada bulunurlar. Nevrozlarda da yatkınlık söz konusu edinmekteyse de, başlıca etkenlerin ruhsal olduğu görüşünde birleşilmektedir. Kişinin yaşantıları, aile içindeki eğitimi, geçirdiği ruhsal örselenmeler, belli başlı belirleyicidirler. 
Ruhsal hastalıkların tanısı, hastayla yapılan görüşmeler, gözlemler, aileden alınan bilgiler ve gerektiğinde uygulanan psikolojik testler yardımıyla konur. Kişideki ruhsal belirtilerin yoğunluğu, süresi ve hangi koşullarda çıktığı göz önünde tutularak hastalığın ya da uyumsuzluğun derecesi belirlenebilir. Hiç kimse kendi kendine gerçekçi bir tanı koyamaz. Kendi sorunlarımızı ya abartma ya da yok sayma eğilimine göre değerlendirdiğimiz için varacağımız sonuç, yanıltıcı olur. Bununla birlikte kendi kendimize içten yanıtlar verebilirsek, ruh sağlığımız konusunda doğruya yakın bir sonuca varabiliriz.
 

2. Ergenlik Dönemi Depresyonları :


Depresyon, genlik çağında gençlik çağında tüm belirtileriyle çok seyrek olarak görülür. Ergenlik çağından önce süperegonun gelişmemiş olması, çocuğun kendini gözleme ve eleştirme yetisinin zayıflığı, dışa dönüklüğü, dürtülerin dizginleşmemiş oluşu nedeniyle durgunluk, çökkünlük, umutsuzluk, kendini suçlama gibi temel depresyon belirtileri apaçık ortaya çıkmazlar; çıksa da sürekli olmazlar. Başka bir deyişle, üstbenlik, benliği ve dürtüleri tama egemenliği altına alamaz. Genç, depresyona karşı kendini savunmaya girişir. Ortaya üstü örtülü,dolaylı ya da depresyon eşdeğerleri denen belirtiler çıkar. Altta yatan depresyon göstergesi olabilecek belirtiler şunlardır: Genç can sıkıntısı çeker ve tedirgindir; hiç bir işle uzun süre ilgilenemez, bir uğraştan diğerine yönelir. Ancak sonun getiremez. İstekle başladığı bir işten çabuk bıkar; coşku ile bezginlik arsında gider gelir. Dikkatini yoğunlaştırmakta güçlük çeker; okuduğunu anlamaz "okuduklarım kafama girmiyor" der, unutkanlıktan, dalgınlıktan yakınır. Ders dinleyemez ve başarısı düşer. Bedeniyle uğraşır, yorgunluktan, başa ağrısından, mide bulantısından, karın ağrısından, uykusuzluktan yakınır.
İlk gençlikte görülen davranış bozukluklarının bir çoğunun alta yatan bir değersizlik, benlik saygısında azalma ve yalnızlık duygularına bir tepki olarak, geliştikleri sıklıkla belirtilmektedir. Baş kaldırma ve saldırgan davranışlar, içteki bir güçlük duygusunu örtme çabaları olarak nitelendirilmişlerdir. Genç, kendinin güçsüz olmadığını kanıtlamaya uğraşmakta, depresyonla savaşmaktadır. Yalnızlık duygusundan kurtulmak için insanlardan kaçmak yerine onlara sokulmayı deneyebilir. Aile ilişkileri çok bozuk olan, evde istenmediğini, sevilmediğini duyumsayan bir genç, kişisel yakınlığı ev dışında arayabilir. Bu durumda eğer genç, bir kızsa beğenildiğini, aranıldığını görerek, ilişkilerini çok ileri götürebilir, sevgi açlığını irine sığınarak gidermeye çalışır. Cinsel yaklaşmayı sevgiyle karıştırır, ancak aradığını bulamayınca, ya da cinsel isteklerin doyurulmasıyla sevginin sona erdiğini görünce ve yüzüstü bırakılınca daha büyük bir çöküntüye uğrar; canına kıymaya kalkışabilir. 
Ailede boşanma, ayrılık, ölüm gibi benlik saygısını azaltan durumlarda pek çok gencin ilk tepkisi davranış bozukluğu biçiminde olmaktadır. Gencin, birden umursamaz bir tutum takındığı, derslerine boş verdiği, okuldan kaçmaya, öğretmenlere karşı gelmeye başladığı, haylaz arkadaşlara kapıldığı gözlenir. Açıkça ayar tutamayan depresyon belirtisi göstermeyen genç, dolaylı olarak depresyonunu aşmaya çabalar. Kolay arkadaş edinemeyen kimi genç de ilişki alanını daha daraltıp, yanlış uğraşlara yönelebilir. Hayvan besleyerek tüm gününü onların bakımına ayırarak, onlarla konuşup severek, depresyona karşı kendini savunmaya çalışabilir.
 

3. Sigara ve Alkol Kullanımı :


Sigara ve alkol kullanımının başlaması genellikle ergenlik döneminde olur. Yapılan bir araştırma da göstermiştir ki; 
• Anne ya da baba sigara veya alkol kullanıyorsa, 
• Arkadaş grubunda sigara ve alkol kullanan varsa, 
• Öğretmenlerinin sigara veya alkol kullandığını okulda veya dışarıda görüyorsa, 
gencin kullanmaya başlama riski de artmaktadır. Bu konuda öncelikle yetişkinlerin olumlu model olması gerekir. 
 

4. Uyuşturucu Kullanmaya Başlayan Genci Nasıl Tanıyabiliriz?


Aşağıdaki belirtiler gencin uyuşturucu kullanmaya başladığı konusunda anne ve babayı şüphelendirmelidir: 
• Birden ortaya çıkan davranış değişikliği, 
• Zaman zaman aşırı sinirlilik, gereksiz tepki, anlamsız kaygı, sıkıntı, 
• Ağızda kuruluk, salyada azalma, 
• Konuşmada güçlük, peltek konuşma, 
• Yürümede dengesizlik, ellerde titreme, 
• Terleme, 
• Uyuklama, dalgınlık, 
• Halsizlik, yorgunluk, 
• Alışılmış arkadaş çevresi dışında yeni arkadaşlar edinme, 
• Çevre değiştirme, 
• Sorumluluklardan kaçma, 
• Aşırı para harcama. 

5. Ergenlerde İntihar Riski :


Kendi canına kıyma, gençlik çağında, trafik kazalarından sonra gelen en önemli ölüm nedenidir. Çocukluk çağında oldukça seyrek olan özkıyım girişimleri, ergenlik çağında başlayarak hızlı bir artış gösterir. Örneğin; ABD'de her yıl 15-20 yaşları arasında 4 bin gencin kendi canına kıydığı saptanmıştır. Bu sayı tüm nüfus içinde görülen intiharların %12'sini oluşturmaktadır. Özkıyım girişimleri ise, ölümle bitenlerin en az 10 katı olduğu kestirilmektedir. Erkekler arasında ölümle sonuçlanan intiharlar, kızlara göre 3 kat daha yüksektir. 15-19 yaşları arsında çok yüksek oranlara varan araba kazalarının bir çoğunun da gizli özkıyım girişimleri olduğu söylenebilir. Ayrıca gençler arasında özkıyım girişimlerinin eskiye göre hızlı bir artış gösterdiği gözlenmektedir. Ortalama özkıyım yaşı da gittikçe düşmektedir. En çok başvurulan canına kıyma yöntemi uyku ilaçları, yatıştırıcılar ve başka ilaçlar içmedir. Kendini asma, yüksekten atlama, ateşli silahla daha seyrek ve daha ciddi özkıyım girişimlerinde kullanılan yöntemlerdir. 
Özkıyım girişim, .çaresiz kalan kişinin sorunlarından umutsuz bir kaçış olarak yorumlanabilir. Bu sorunlar kendinden e çevreden kaynaklanabilir. Sonuçta kişi, hiçbir çıkış yolu olmadığını, olaylar karşısında eli kolu bağlı kaldığını anlamakta, umutsuzluk, karamsarlık içine düşmekte gidişi değiştirecek güçten yoksun kaldığını görmektedir. Kendini ezilmiş, köşeye sıkıştırılmış hissetmekte, duyduğu öfkeyi dışa boşaltamadığı için kendine yöneltmektedir. Özkıyıma kalkışması hem kendini cezalandırma, hem de bu duruma düşmesine neden olanlardan Bir öç alma davranışıdır. 
Öz kıyım girişimi bir anda oluveren bir davranıştır. Ama hazırlığı uzun sürer. Gencin, çocukluğundan gelen sorunların ergenlik çağında ortaya çıkan yeni çatışmalara ve durumlar eklenir. Gencin çevresiyle ilişkileri bozulur, yalnızlaşır, desteksiz kalır. Genellikle son bir olay, bir çatışma, bir darbe, örseleyici bir yaşantı, gencin savunmalarını yıkarak öz kıyımın tetiğini çeker. 
Erken yaşlarda çekilen yoksunluklar, ana-babasızlık durumları, depresyon durumları vb tanımlar intihara götüren önemli etkenlerdir. Ayrıca kimin hangi koşullarda intihar girişimi yapacağını kestirmek zordur. Hangi yaşantı ve durumun, gencin dayanma gücünü aşıp onu intiharın eşiğine getireceği önceden bilinemez. Sürüp giden depresyona karşı gencin kullanabileceği savunmalar pek çoktur. Bu nedenle depresyon maskeli bir biçimde bir süre kendini gizleyebilir. Belli bir örseleyici olaydan sonra savunmalar yetersiz kalınca genç, intiharı son çözüm olarak deneyebilir. 
Genç intiharına yol açan başlıca nedenler: 
• Uzun süreli aile problemleri 
• Ailede ilişki yokluğu 
• Tırmanmakta olan aile içi sorunlar 
• Sosyal ilişkilerde kopukluk ya da bozukluk 
• Duyguların zayıf kontrolü 
• Cinsel uyum zorlukları 
• Sorunları çözmede başarısız çabalar 
• Ailede veya gencin kendisinde depresyon veya diğer ruhsal bozukluklar 
6. Ergen ne hisseder, nasıl davranmak ister?
1- Ergenin genel olarak duygularında istikrarsızlık olduğu görülür. Bir gün önce çok mutlu ve enerjik olan ergen ertesi gün kabuğuna çekilmiş ve bitkin olabilir. Duygular anlık olarak bile değişkenlik arz edebilir. Bu nedenle ebeveynin bunu kabul etmesi ve her defasında “Daha dün iyiydin, şimdi ne oldu?” türünde sorgulamalara ve baskıcı yaklaşımlara girmemesi gerekir. 
2- Bu dönemde ergen duygularını çok dolu ve coşkulu yaşar. Gerek ses tonu ve vurgulamaları ve gerekse mimikleri önceki döneme göre duygularını daha fazla ifade ediyor niteliktedir. 
3- Diğer dönemlere göre daha yoğun hayal kurar ve gerçekten zaman zaman uzaklaşır. Bu hayaller gelecek planlarını kapsayabileceği gibi genellikle karşı cinsle ilgili hayaller olabilmektedir. 
4- Ergen zaman zaman yalnız kalma isteği içinde olabilir. Odasına çekilen ve yalnız kalmak istediğini söyleyen bir ergenin ciddi bir sorunu olduğu düşünülüp kaygılanılmamalıdır. Ergen kendisi ile baş başa kalıp yaşadıklarının muhasebesini yapma ihtiyacı hissedebilir. 
5- Ergen kendini yorgun hissedebilir, buna bağlı olarak çalışmaya karşı isteksizdir. Vücut enerjisi âdeta büyümeye harcanıyor gibidir. 
6- Ergen yaşadığı bedensel değişimlere bağlı olarak çekinebilir ve kendini saklama ve bu değişimlerden çevreyi haberdar etmeme isteği içinde olabilir. 
7- Yeni şeyler deneme merakı artmıştır. 
8- Bu dönemde arkadaş çok önemli bir noktadadır. Bu nedenle arkadaş seçimi konusunda ergenin dikkatli olması ve ailenin hassas davranması gerekir. 
9- Bu dönemde ergenin fark edilme ve takdir edilme ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacını aile içinde gideremeyen ergen, farklı arkadaş gruplarında bu ihtiyacını giderebilir. 
7. Aileye düşen görevler :
Ergen her şeyden önce anlaşılma ve değer görme duygusunu yaşamalıdır. Bu nedenle ebeveynin bu duyguları yaşatma adına söz ve davranışları konusunda hassas olması gerekir. Aksi takdirde ergen bu duygularını tatmin adına farklı çevrelere ihtiyaç duyacaktır. Ergenle fikir alışverişleri yapılmalı; ergen, aile konuları dışında tutulmamalıdır. Çeşitli sorun ve konularda ergen objektif bir biçimde saygıyla dinlenmeli ve ortak paydalar bulunmaya çalışılmalıdır. 
Nasihatler genellikle işe yaramaz, sadece ergenin o an ebeveyni dinlemesini sağlar, uzun vadede çözüm değildir. Ergenin arkadaşları eleştirilmemeli, ebeveyn bu konuda ergenin arkadaşlarını tanıma yoluna gitmeli ve bunu çocuğuna hissettirmelidir. Akabinde şayet hoş olmayan bir durum varsa bu, ergenle paylaşılabilir. Fakat tanımadan eleştirmek ergenin ebeveynini haksız bulmasından başka bir işe yaramaz. Sevgi eksik edilmemelidir. Evdeki genel ortamın gergin olmamasına dikkat edilmelidir. Ergenlik dönemi çatışmalı ve gergin geçiyorsa bir uzmandan destek alınmalıdır. 
8. Gençlik Çağı Psikozları : 

Gençlik çağında başlayan psikotik tepkiler, tanı bakımından şaşırtıcı özellikler gösterir. Bu bakımdan kesin tanı ancak iyiy bir izleme sonucu konabilir. Örneğin, başlangıçta şizofreni ön tanısı alan 50 genç kızdan izleme sonucu ancak 18'ine kesin şizofreni tanısı konmuştur. Geri kalanların 12'si intihar girişimi ve depresyon tanısı, 10'u davranış bozukluğu, 4'ü evden kaçma, 6'sı da anti-sosyal kişilik olarak belirlenmiştir. 
Birçok başka araştırmada kişilik değişikliklerinin ve ağır davranış sapmalarının şizofrenin başlangıç belirtileri olabildiğini vurgulamaktadır. Şizofreni ile ilgili olmayan gençlik tepkileri, şizofreniyle karışacak özellikler gösterebilirler. Bu nedenle kesin tanı koymadan beklemek, belirlilerin gidişini izlemek gerekmektedir.
Şizofreni geliştiren 44 genç, yetişkinin lise çağındaki uyumları okul kayıtlarına göre incelendiğinde, ortaya ilginç bulgular çıkmaktadır: Bu hastaların lise çağında spor yapmadıkları, grup çalışmalarına katılmadıkları, kızlarla ilgilenmedikleri saptanmıştır. Okulda sorun çıkmayan ama pek aranmayan, sevilmeyen, önderlik nitelikleri olmayan, içine kapanık, kaygılı, bağımlı gençlerdir. Başka bir deyişle, şizoid kişilik özellikleri taşımaktadırlar.
Bu araştırmalardan şu sonuç çıkmaktadır: Şizofreniyi önceden kestirmemize yarayacak kesin ön belirtiler ve kişilik özellikleri yoktur. İki aşırı uçta yer alan şizoid kişilik yapısında olanlarla, çocukluklarında davranış bozukluğu gösteren gençler kümesinden şizofreni çıkma olasılığı daha güçlüdür. Ancak belirtelim ki, her şizoid kişilik zorunlu olarak şizofreni ile son bulmadığı gibi, her davranış bozukluğu da şizofrenin ön belirtisi sayılmaz.
"Annesi de erken konuşmuştu.", "Babası da geç yürümüştü." gibi sözleri sıklıkla duyarız. İşte bu söylenenler kalıtıma bağlı etkilerin, günlük dile yansımasıdır.

Belirli bir davranışın ne zaman ortaya çıkacağı, özel ve bozucu bir neden olmadığı durumda, kalıtsal olarak belirlenmiştir. Diğer bir deyişle; çeşitli davranışların ortaya çıkacağı yaşlar vardır. Bunların ortaya çıkması için ek bir çabaya ya da özel bir eğitime gerek yoktur.

Ergenlik dönemindeki gençlerin gelişiminde bireysel farklılıklar görülebilir. Bazen bir gencin bedensel gelişimi, zihinsel ve ruhsal gelişiminden geride olabilir. Bu durum, aile içi ya da arkadaş çevresinde, gençe küçük bir çocuk gibi davranılmasına neden olabilir. Genç de kendisini, yaşıtlarının arasında dışlanmış hissedebilir.

Bedensel olarak erken gelişen gençlerden de çok şey beklenir. Örneğin, henüz hazır olmadan, "Koca adam oldun." ya da "Koca kızsın." sözünü sıklıkla işitebilirler. Henüz yeterince olgunlaşmadıkları için yetişkinlerin beklentilerine yanıt veremezler; çünkü içleri henüz çocuktur.

Bazen beden gelişimi ile gencin hareket yeteneğindeki olgunlaşma eş zamanlı olmayabilir. Uzun boyu nedeniyle basketbol oynayan bir gencin hareketlerinde beceri eksikliği ve sakarlıklar görülebilir. Zihinsel yetenekleri ile sınıfın en başarılı öğrencilerinden olan bir öğrenci, ruhsal olgunlaşması açısından ve davranışları yönünden hâlâ çocukluk günlerinde olabilir.

Büyüme ve gelişmedeki farlılıklar her çocuğu ve genci "biricik", diğer bir deyişle "kendine özgü" kılar.

Erken ya da geç büyüme, az ya da çok gelişkin olma, gençleri iyi ya da kötü yapmaz; yalnızca farklı kılar. Bu farklılık da hem doğal hem güzeldir.

Sevgili öğrenciler, gelişmeniz arkadaşlarınıza göre gecikmiş olabilir. Bu bir eksiklik değildir ve sizde güvensizliğe neden olmamalıdır.

Gençler, uzun boylu olmak, bir an önce büyümek isterler. Ancak uzun boylu ya da gelişkin bir genç olmak kendimizi kabul ettirmenin tek koşulu değildir.

Sağlıklı bir kişilik gelişimi, olumlu olduğu kadar olumsuz yönlerinizi de bilerek, bunlarla baş etmeye çalışmanızla başlayacaktır.

Ergenlik döneminde, gelişmeniz açısından arkadaşlarınızla aranızda farklılıklar olması sizleri kaygılandırabilir. Ancak aileniz ve çevrenizdeki büyüklere sorarsanız görürsünüz ki, yakın akrabalarınız da benzer bir gelişim süreci geçirmiş ve onların da ergenlik özelliklerinin başlaması çevrelerinden farklı yaşlarda olmuştur.

Büyüme ve gelişmenin çok hızlı olduğu ergenlik döneminde beslenmeye elden geldiğince dikkat etmek, spor yapmak ve gerektiği kadar da dinlenmek, değişimi ve gelişimi olumlu yönde etkileyecek ve kolaylaştıracaktır.

Ergenler olarak yaşadığınız ya da yaşayacağınız değişimler sizi erişkinliğe hazırlayan hoş gelişmelerdir ve herkesçe yaşanır.

Ergenlik döneminin ilk yıllarında bedeninizdeki hızlı gelişmelere ayak uydurmanız zaman alabilir. Kendinizde ve arkadaşlarınızda gördüğünüz değişiklikleri merak ederseniz. Bedeninizdeki gelişme ve değişmeyi daha iyi anlayabilmek ve özümseyebilmek için de fırsat bulduğunuz her an aynanın karşısına geçmeniz doğaldır.

9. Ergenlik döneminde aile içi ilişkiler:

Ergenler, bağımsızlık istekleri doğrultusunda anne, baba ve ailedeki diğer büyükleriyle bazı tartışmalar yaşayabilir. Bu çatışmalar genellikle gündelik konulardadır; kiminle arkadaşlık edileceği, zamanın nasıl geçirileceği, ne yeneceği, ders çalışmanın nasıl olacağı gibi.

Sorunlar karşılıklı birbirini dinlemeyle, kızgınlığa ve kırgınlığa düşmeden, hoşgörü ve yapıcı tartışmayla çözülebilir.

Bazı durumlarda anne, baba ya da büyüklerinizle aranızda ciddi gerginliklerin oluşması da söz konusu olabilir. Çözüm için destek gereksinimi duyulan bu gibi durumlarda, sorunlar büyümeden ve bireyler örselenmeden, çocuk ve ergen ruh sağlığı alanında çalışanlardan yardım istemek gerekir.

10. Ergenlik döneminde arkadaşlarla ilişkiler:

Bu yaşlarda çocukluk yıllarına göre arkadaşlarla ilişkilerin niteliğinde de önemli değişimler yaşanır. Türü ve biçimi değişse de oyunların arkadaşlarla ilişkilerde hâlâ çok önemli yeri vardır. Ancak eskiden daha çok oyun ağırlıklı olan ilişkilerde artık uzun söyleşilerin ve birlikte olmanın verdiği keyif de ortaya çıkar.

Bu yaşlarda giyim şekli, saç biçimi gibi konularda arkadaşlar gittikçe daha fazla belirleyici olur. Sizler de arkadaşlarınız gibi görünmek ve davranmak isteyebilirsiniz.

Bu yaşlarda arkadaşlarınızla ilişkiler konusunda da değişimler yaşayabilirsiniz. Ortak değişim ve sorunlar yaşadığınız, sizinle aynı cinsiyetteki kişilerle daha yakın ilişki içine girersiniz. Bu dönemin özellikle ilk yıllarında kız çocuklar kız arkadaşlarıyla, erkek çocuklar ise erkek arkadaşlarıyla daha yakın olurlar.

Kızlar az sayıda kişiyle yakın arkadaşlık kurar, her etkinliği aynı arkadaşlarla paylaşmaktan zevk alır. Erkeklerin daha çok sayıda arkadaşı olur ve değişik etkinlikleri farklı arkadaşlarla yapmaktan zevk alabilirler. Örneğin; top oynamak için ayrı ya da ders çalışmak için ayrı grupları seçebilirler. 

Ergenlik döneminde karşı cinsiyet (kızlar için erkekler, erkekler için kızlar), biraz uzaklaşılan ancak bir ölçüde de çekici bulunan ve merak edilen bir özellik kazanır. Genel olarak karşı cinsiyetle iyi dostlukların, arkadaşlıkların gelişmesi biraz daha ileri yaşlara (16-17) kayar. Ancak gelişimsel özelliklerde olduğu gibi, arkadaşlıklarda da önemli bireysel farklar olabilir.

Bu yaşlarda kızlarla erkeklerin arkadaşlık etmesi; yaşama hazırlanmaları, kendilerini daha iyi tanımaları, olayları olumlu algılamaları için çok yararlıdır. Cinsiyet farkı gözetmeksizin kuracağınız arkadaşlıklar sanatı, sporu ya da günlük etkinliklerinizi daha anlamlı kılacaktır.

Bazı kişiler kızlarla erkeklerin ancak flört ilişkisi içinde birlikte olabileceklerini düşünmektedir. Bu tür bir yaklaşım, kızlarla erkekler arasında sağlıklı dostlukların ve dayanışmanın oluşmasını engelleyebilir. Değişik bakış açılarının paylaşımı sizleri çok daha zenginleştirecek ve sosyalleştirecektir.

Sanatsal etkinlikler, çevrenizle ilişkilerinizde size çok yardımcı olacaktır. Sanat aracılığı ile diğer kişilerin duygu ve düşüncelerini paylaşabilme olanağınız artar. Sinema, tiyatro ve müzik gibi sanatsal katılımlar, gelişiminizi sağlam temele oturtmak için çok uygundur.

Bugün 3 ziyaretçi (18 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol